İçerenköy mah.Çayır Cad. Üçgen Plaza No:7 Kat:13 34752 İçerenköy -Ataşehir/İSTANBUL (0216) 469-73-40[email protected]

27 Temmuz 2006- Tekel Olan TCDD ve TDİ, Bizim Tarifemizi Müsteşarlık Belirler- DÜNYA Gazetesi, Perşembe Rotası

Post 24 of 73

 DÜNYA GAZETESİ KILAVUZLUK 27 Temmuz 2006

 DEKAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Aykut Erol’dan monopol iddialarına yanıt

 “Tekel olan TCDD ve TDİ, bizim tarifemizi Müsteşarlık belirler”
DEKAŞ’ın Genel Kurulunda başkanlığı yeniden kazanan Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği eski başkanı Kaptan Aykut Erol, konsorsiyum ortağı ile yeniden uzlaşma sağlayarak pilotaj ve hizmet ücretlerinde eski tarifelere dönmesinden dolayı DTO üyelerinin kurduğu Marin Römorkaj ortaklarının büyük eleştirilerine maruz kaldı. Marin Römorkaj’ın 1998’den beri bölgeye gözünün diktiğini söyleyen Erol, iki yıldır DEKAŞ’ın taşeronluğunu yapan Marin Römorkaj’ı, DEKAŞ’ı ciddi zarara uğratmasından dolayı mahkemeye verdiklerini açıkladı. Kılavuzluğun dünyada olduğu gibi Türkiye’de de rekabete kapalı olması gerektiğini savunan Aykut Erol, Körfezde ne yazık ki eski sisteme dönülemediğini ve Med Marine’nin de kılavuzluk hizmeti verdiğini söyledi. Kaptan Aykut Erol, son aylarda DTO‘nun gündeminden düşmeyen kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerini Perşembe Rotası’na anlattı.

tcdd– Neden yönetime geldiğinizde Marin Römorkaj firmasıyla çalışmaya devam etmediniz ve Med Marine ile uzlaşmaya gittiniz?

Eski yönetimin Marin Römorkör ile yaptığı sözleşme DEKAŞ’ı ciddi zarara uğrattı. Yeminli Mali Müşavir inceledi ve DEKAŞ’ın bu sözleşme nedeniyle uğradığı toplam zararı ortaya koydu. Geçen seneki bilançoda bizim fiili zararımız 2,6 trilyon, ama buna römorkörlerin satışından uğranılan zararı eklediğimizde 6 trilyonu buluyor. Daha sonra sözleşmeyi hukuksal yönden incelettik tamamen tek taraflı, DEKAŞ’ın aleyhine olduğu söylendi. Onun üzerine Marin Römorkör’e dava açtık, ancak sözleşmeyi imzalayan DEKAŞ yöneticileri de davanın içinde yer aldı.

– DEKAŞ daha önce de römorkaj geliri almıyordu ki, böyle bir zarar nasıl oluşabilir?

İzin hakkı olan DEKAŞ Marin Römorkaj’a ‘Sen gel benim bu bölgede taşeronluğumu yap’ diyor. Dekaş ve Med-Marin olarak biz bu işin aynısını Tuzla’da GİSAŞ’nın taşeronluğunu yaparak uyguladık. İzin hakkı GİSAŞ’ındı ama ekipman ve personeli yoktu. İzin hakkı GİSAŞ’a ait olduğu için devlete ödenen %6,5 pay düşürüldükten sonra, kalan gelirin %25’ini GİSAŞ’a pay olarak verdik. Ama DEKAŞ ile Marin-Römorkaj arasındaki sözleşmeye baktığınızda Marin Römorkaj faturanın tümünü alıyor; ayrıca devlete ödenen %6,5 payın tümünü de DEKAŞ ödüyor. Bizim GİSAŞ’a ödediğimiz pay gibi hiçbir ödeme yapmazken bir de vergisini DEKAŞ’a ödetiyor. Bunun dışında; acentelere; kılavuzlukta büyük, römorkajda düşük bir takım indirimler yapılıyor. Römorkaj indirimleri %15 civarında ve bu indirimin %5’ini de DEKAŞ ödüyor.
– Böyle bir anlaşma Med Marine’nin kılavuzluğa başlamasıyla DEKAŞ’ın çok zor durumda kaldığını mı gösteriyor?

O zaman (ki yöneticiler kendi yaptıkları hata sonucunda) sıkıştıklarından dolayı ‘denize düşen yılana sarılır’ misali Marin Römorkaj ile böyle bir anlaşma yapıldı. DEKAŞ yalnız kılavuzluk yapamayacağından, römorkaja başlaması gerekiyordu. Zaten bizim arkadaşlar bunun plânını evvelden yapmışlar ki, bir tane römorkör alınmış ve beş tane de römorkör teşviki almışlar ve ikisini de inşa ettirmeye başlamışlardı. Kendileri bu işi yapamadıkları için (de) acente ve armatörlerin 1998’de kurmuş olduğu Marin Römorkör ve Kılavuzluk AŞ ile bir sözleşme imzaladılar. Bana göre römorkör bulunabilirdi veya kiralanabilirdi, bu yapılmadığı gibi DEKAŞ’ın elindeki üç römorkör de maliyetlerinin altına 96 ay vadeyle, 16.666 dolar aylık taksitlerle Marin firmasına satıldı. Öyle bir römorkörü kiraya verseniz 40.000 dolar getirirdi oysa…! Müsteşarlık bu işe nasıl izin verdi diye düşünülebilir. Yönetime geldiğiniz zaman DEKAŞ ve Marin arasında imzalanmış iki tane sözleşme olduğunu gördük. Biri 10 Mart 2004, diğeri 14 Mart 2004 tarihli yapılmış. İlk sözleşme kısa ve yalın, römorkör satışı ile ilgili hiçbir hüküm yok ve o sözleşme Denizcilik Müsteşarlığı’na gönderilip izin alınmış. Anlaşılan şu ki DEKAŞ, bu işi sanki kendi römorkörleriyle yaptırıyormuş gibi sunmuş ve dört gün sonra da yapılan sözleşme ile satış işlemleri ortaya koyulmuş.

-Müsteşarlık izinleri ayrı ayrı vermemiş miydi? Sizden sonra ki yönetim neden Med-Marin ile çatışma haline girdi?

DEKAŞ-Med Marine konsorsiyumu olarak 1996’da Denizcilik Müsteşarlığı tarafından İzmit ve İskenderun körfezinde kılavuzluk ve römorkaj hizmet yetkisi aldık. 1998’de Kılavuzluk ve Römorkaj hakkında ki ‘Teşkilat Yönetmeliği’ çıkınca izinler yeniden şekillendi ve 20 yıl izin verildi. Denizcilik Müsteşarlığı izni müşterek teşebbüse verdi. Kılavuzluğu şu firma, römorkajı şu firma yapar diye ayrı ayrı vermedi. Verilen izin ortak olduğu için her iki şirketin de her iki hizmeti verme hakkı doğduğundan, Med-Marine ile masaya oturduk. Her iki hizmeti de verirsek kargaşa ve kaynak israfı olur, hizmet ayrımı yapalım dedik ve böylelikle kılavuzluğu biz vermeye başladık. İznin ortak olmasından dolayı, her iki şirket de Körfez’in tüm gelirlerine ortak olduğu için kârı veya brüt geliri paylaşmamız gerekiyordu. Brüt geliri bölüşmeye karara verdik. Örneğin o zaman ki verilere göre kılavuzluk 10 birim getiriyorsa römorkaj 3 birim getiriyordu. (Toplam gelir olan)13’ü yarıya böldüğünüz de şirketlere brüt 6,5 kalıyor. Kılavuzluk hizmetlerinin 3,5’ini, 3 birim getiren römorkaj firmasına eklemeniz gerekiyordu, onu yaparak aramızda sözleşme imzaladık. 1999’da ayrıldım. Sonraki yönetim Med-Marine ile çatışma haline girdi. 1 Ağustos 2003 tarihinde Denizcilik Müsteşarlığı Liman hizmetleri tarifelerini yürürlüğe koydu. ‘Hizmeti veren faturayı tam keser’ maddesini öne sürerek, Med-Marine ile kavga halinde olan yönetim, Med-Marin’e faturayı tam keseriz, sana da 35’i vermeyiz demişler. Bana göre yanlış yaptılar, çünkü izin ortak (ve iki şirket arasındaki gelir eşitliğinin Tarifeyle bir ilgisi yok), bu çözülemeyince Med-Marine firması da kılavuzluk hizmeti vermeye karar verdi.
-Sizin yönetime gelmenizle eski sisteme dönüş oldu mu? Bölgede hala iki kılavuzluk şirketinin hizmet verdiği söyleniyor ve bu sizin şimdiye kadar savunduğunuz sisteme ters düşmüyor mu?

Eski sisteme tam dönülemedi. Çünkü eski sistemde büyük geliri kılavuzluk hizmetleri sağlıyordu. Müsteşarlık ‘herkes kendi yaptığı işin faturasını keser’ dediği ve Med-Marine de iki sene içinde kılavuzluk işi yapmaya başladığı için eskiye dönüş olmadı. İzin ortaktır, gelir eşit paylaşılmalıdır. Yani biz de kılavuzluk hizmeti veriyoruz, Med-Marine de veriyor. Gelirlerin eşitlenmesi için uygulama yapılıyor. Şu anda DEKAŞ’ın elinde römorkör olmadığı için bu hizmeti Med-Marin’den alıp sanki bizim taşeromuzmuş gibi pay alıyoruz. Aslında olmaması gerek bir şey ama iki sene içinde bozulan dengeler yüzünden böyle bir şey ortaya çıktı.
-Sizin uzlaşmanızdan DTO mu, yoksa Marine Römorkör’ün ortakları mı rahatsız ve neden İzmit Körfezi?

Marin Römorkaj 1998’den beri uğraşıyor. Marin Römorkör ve Kılavuzluk AŞ Türk karasularında kılavuzluk ve römorkaj için Müsteşarlık’dan izin istedi, alamadı dava açtı kaybetti, Danıştay’da açtı yine kaybetti. Rekabet kurumuna şikâyet etti yine Danıştay’ın kararlarına benzer açıklamalarla karşılaştı. Türkiye’deki kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin cirosunun 100 milyon dolar civarında olduğu söyleniyor. Bunun %50’si İstanbul ve Çanakkale boğazlarına ait. Geriye kalan gelir ise diğer bölgelere kalıyor ve en büyük pay İzmit Körfezinde bulunuyor ve İstanbul’a da yakın, onun için herkes gözünü dikmiş durumda. Dünyanın bazı bölgelerinde birden fazla römorkör şirketinin hizmet verdiği doğru. Ama bunlar Rotterdam, Anwerp, Hamburg gibi büyük limanlar ve firmalar arasında rekabet yok. Havuz oluşturmuşlar sıra ile yapıyorlar. Ama o limanlara gelen gemi sayısı ve tonajlarına baktığımız zaman Türkiye’de böyle bir limanın ve pastanın olmadığını görüyoruz.
-Uzlaşmanın tekrar sağlanmasıyla körfezde ‘monopol’ oluştuğu iddia ediliyor?

Monopol olundu diyorlar ama tekel olmak için iki şart gerekli. Tek olacaksınız ve fiyatları da siz belirleyeceksiniz. Bizim uyguladığımız tarifeleri Denizcilik Müsteşarlığı belirliyor. Arpaş ve Uzmar gibi diğer firmaların uyguladığı gibi. Aslına bakılırsa TCDD ve TDİ tekel, hem tekler hem de kendi tarifelerini uyguluyorlar. Fiyatların düşmesi rekabeti arttırır diye iddia ediyorlar ama buradaki uygulama batkımız zaman şunu görüyoruz; Acente geliyor diyor ki, faturayı bana tam kes ya da %20 indirimi göster ama %30 ‘unu da iade faturası ile bana iade et. Bu yolla bizim bilançolarımızda gözüken 2,7 trilyon 300 milyar da açıktan verilmiş, toplam 3 trilyon acentelere komisyon olarak ödendi. İzmit Körfezi’ne gelen gemilerin %80’i yabancı armatöre ait oysa.
-Artık sizin römorkaj verme imkanınız da yok. DEKAŞ yönetimin değişmesi halinde ya anlaşmazlıklar yeniden başlarsa ne olacak?

Bu iş artık firmalara bırakmamalı Denizcilik Müsteşarlığı mevzuatlarla düzenlemeli. Bundan önce yaşadığımız olayların burada tekrar yaşanmaması lazım; çünkü bütün dünyaya aykırı ve ters şeyler yaşadık. Bunu şirketlere bırakırsanız yönetimler farklı karar alırsa dünyadaki uygulamalara ters düşüyorsunuz. Aslında yanlış olan işin başlangıcındaki o statü. Yani bizim söylediklerimize ters bir durum oluştu. Hem TDİ’nin orada olması, hem bizim başlamamız uygun değildi. Onu da şuna bağlıyorum. Türkiye’de o zamana kadar oturmuş hukuksal ve teknik bir altyapı yoktu, hep kamu kurumları bu hizmetleri vermiş. Yapılması gereken şu olmalıydı ama Türkiye hazır değildi. Teşkilat yönetmeliği 1996’da çıkarılabilseydi TDİ’de izin verme yarışının içinde olabilirdi. Ancak TDİ’nin hizmet verdiği yıllarda gerekli personel yanında, römorkör, pilot motoru gibi araç eksiklerinden dolayı gemilere gereğince hizmet verilemiyordu. Türkiye bekleyen gemilere yılda milyonlarca dolar demoraj ücreti ödüyordu. 1997 yılında TDi körfezden çekilmemiş olsaydı 1998 yılında çıkan ‘Teşkilat yönetmeliği’ uyarınca Müsteşarlık sadece bir kuruma izin vermek zorundaydı ve TDİ’nin şansı yoktu. Ayrıca bedava da verilmedi. Müsteşarlık her ay cironun %6,5′ ini alıyor.
-Türkiye’de neden AB veya Dünya Ülkelerinde uygulanan bir sistem kurulamadı ya da kurulabilir mi?

Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin bütün birimleri özelleştirme kapsamına alınınca kılavuzluk hizmetlerinin de özelleşeceğini gördük. AB ülkelerinde bu işler kılavuz kaptanların kurduğu birlikler ve kuruluşlara verilmiş ve tarifeleri devlet belirliyor. DEKAŞ’ı kurma amacımız da buydu. Aynı yapıyı Türkiye’de kurmak için Özelleştirme İdaresi ve Denizcilik Müsteşarlığı’na müracaat ederek Avrupa’nın birçok ülkesinin kılavuzluk kanunu getirip sunduk, ancak çeşitli nedenlerden dolayı yapılamadı. Türkiye’de Avrupa ülkelerine benzer bir kanun çıkarmak artık zorlaştı. Özelleştirilen limanlar bu hizmetleri de aldı, kamu kuruluşları kendi veriyor ve bizim gibi kuruluşlar da veriyor. Nasıl çözülebilir bilemiyorum. Ancak kılavuzların patronu olmamalı, kılavuz armatörün veya limanın adamı olmamalı; mesleğin ruhuna aykırı. Bağımsız karar verebilmeli, çünkü bazı durumlarda liman ve armatör ile kamu çıkarları ters düşebiliyor. Ayrıca dünyanın hiçbir ülkesinde acentelere, armatörün menfaatlerini, gemiye hizmet veren üçüncü şahıslara karşı korumakla görevli oldukları için, gemiye yönelik hizmetleri ve bu arada “kılavuzluk ve römorkörcülük” hizmetlerini yapma izni verilmemektedir.

This article was written by admin

Menu