DENİZCİLİK Dergisi Eylül – Ekim 2000
Kılavuzluk
Kapt. Aykut Erol
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KILAVUZLUK HİZMETLERİ
“Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri Teşkilatları hakkında Yönetmelik” 28 Ocak 1998 tarihinde çıkartıldı. Almanya’da ilk KILAVUZLUK KANUNU’ nun günümüzden 344 yıl önce yapıldığı dikkate alınırsa bu konuda ne kadar geride kaldığımız kolayca anlaşılır.
KILAVUZLUK VE RÖMORKAJ HİZMETLERİ
Deniz yolunu kullanarak, gemilerle yapılan deniz ticaretinin her zaman iki temel gereksinimi vardır:
1) Güvenlikle yapılmalıdır.
2) Güvenlik içinde olabilecek en hızlı şekilde yapılmalıdır (gereksiz zaman kaybı olmamalıdır).
Darsular olarak adlandırılan limanlar, körfezler, boğazlar gibi yerlerde deniz ticaretinin bu iki temel gereksinimini, “Kılavuzluk Hizmetleri” ile onun bütünleyici parçası olan “Römorkaj Hizmetleri” sağlar.
Bir başka açıdan söylersek, “Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri”, gemileri darsularda “güvenlik içinde” ve “olabilecek en kısa zamanda” seyrettirmek, yanaştırmak ve kaldırmak için ortaya çıkmışlardır.
Deniz ticareti açısından, bir gemi kazası olması halinde, en fazla, tayfası ve yüküyle birlikte gemi kaybedilir.
Ancak, çevre açısından, bugün gemilerin taşıdığı tehlikeli, nükleer, parlayıcı, patlayıcı, yanıcı, kirletici, zehirleyici yükler dikkate alındığında, bir gemi kazasının “felaket” olarak adlandırılabilecek zararları ortaya çıkabilmektedir.
Bu açıdan, kıyılardaki insanları, değerli tarihi ve yeni yapıları, liman ve sanayi tesislerini, stratejik rafineri ve askeri deniz üslerini etkileyebilecek bir deniz kazasını önlemede ve güvenliği sağlamada başrolü oynayan Kılavuzluk Hizmetleri’ne, dünyadaki bütün devletler büyük önem vermektedir.
Bunun için her devlet, yarı kamusal nitelikli bu hizmetlerin güvenlik içinde, hızlı, kesintisiz, düzen içinde ve belirli standartlarda verilmesini garanti altına alan gerekli önlemleri almış ve kurallar koymuştur.
Örneğin Almanya’da ilk Kılavuzluk Kanunu (Pilotage Act) 1656 yılında Hamburg’da yapılmıştır. 300 yıllık zaman içinde edinilen tecrübeler dikkate alınarak geliştirilerek, gerektikçe yenilenen Alman Kılavuzluk Kanunu, 18 Kasım 1954 tarihinde yürürlüğe girmesinden 30 yıl sonra, 1 Mayıs 1984′ de bugün uygulanan şeklini almıştır.
Buna karşılık Türkiye’de, Osmanlı’lar döneminde de, Cumhuriyet döneminde de Kılavuzluk Hizmetleriyle ilgili herhangi bir kanun olmamıştır.
Türkiye tarihinde ilk kez konuyla ilgili, 28 Ocak 1998 tarihinde, “Kılavuzluk Ve Römorkaj Hizmetleri Teşkilatları Hakkında Yönetmelik” çıkartılmıştır. Bu yönetmelik de, kılavuzluk hizmetlerinde ortaya çıkan şikâyetleri çözme çalışmalarının sonucunda ortaya çıkmıştır.
TÜRKİYE’DE KILAVUZLUK HİZMETLERİNDEN ŞİKAYETLER VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
Türkiye’de 90’lı yıllara gelinceye kadar kılavuzluk hizmetlerini hep kamu kuruluşları verdiler. 90’lı yıllara gelindiğinde Türkiye’nin artan ticaret hacmine uygun olarak limanlarına gelen – giden gemilerin sayısı arttı ve bu trafik içinde giderek çoğalan bir oranda büyük boyutlu gemiler de yer almaya başladı.
Buna karşılık, kılavuzluk hizmetlerini vermeye çalışan kamu kuruluşları, büyük, hantal, bürokratik yapıları, uzman eleman çalıştırmamaları, ücret politikaları gibi nedenlerle kılavuzluk hizmetleriyle ilgili hiçbir yatırımı yapmadılar. Bunun sonucunda limanlarımıza gelen – giden gemilere kesintisiz ve düzenli hizmetler verilemedi, gemiler yanaşmak ya da kalkmak için sıra bekler, hava durumunu bekler, gündüz olmasını bekler, römorkörlerin gelmesini bekler duruma girdiler. Römorkörlerin yaşlı, güçsüz ve manevra kabiliyetlerinin yetersiz olması yüzünden yarım saatte bitirilecek manevralar saatler sürer hale geldi ya da kazalar oldu.
Kılavuzluk hizmetlerinde görülen bu gecikmeler ve olumsuzluklar yüzünden gemilerin, yüklerin, kara ulaşım araçlarının, fabrikaların, iskele ve limanların uğradığı para ve zaman kayıpları ülke ekonomisine zarar verdi. Tüm ilgili tarafların şikâyetlerine neden oldu.
90’lı yıllarda, kamu kuruluşlarının verdiği kılavuzluk hizmetlerindeki yetersizliklere karşı yapılan şikâyetler ve bazı kuruluşların, bıçağın kemiğe dayanması nedeniyle, kendi başlarına harekete geçme girişimleri, Denizcilik Müsteşarlığı’nı problemlerin çözümü konusunda harekete geçirdi.
Denizcilik Müsteşarlığı, önce bazı liman yönetmeliklerinde değişiklikler yaparak, kamu kuruluşlarına verilmiş tekel alanları dışında kalan yerlerde özel kuruluşların da kılavuzluk hizmetleri verebilmesi olanağını yarattı.
Ancak kısa bir süre içinde, yarı – kamusal nitelikli, can, mal ve çevre güvenliği sağlamakla görevli bu hizmetlerin, belirli standartlarda, hızlı, kesintisiz, düzenli verilebilmesini sağlayacak kuralların ve denetim mekanizmalarının bir yönetmelikle belirlenmesi gerektiği anlaşıldı. Daha önce, kılavuzluk hizmetleri yalnızca kamu kuruluşları tarafından verildiği için böyle bir ihtiyaç çok fazla hissedilmemişti.
Bunun üzerine, Denizcilik Müsteşarlığı 28.Ocak.1998 tarihinde “Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri Teşkilatları Hakkında Yönetmelik”i çıkartıp, kılavuzluk hizmetlerini verecek teşkilatların belirli standartları sağlamasını, devletten izin alarak çalışmasını, Avrupa Birliği ülkelerindeki kurallara ve dünyadaki uygulamalara uygun bir biçimde düzenledi. (Almanya’da ilk Kılavuzluk Kanunu’nun günümüzden 344 yıl önce yapıldığı dikkate alınırsa bu konuda ne kadar geride kaldığımız kolayca anlaşılır.)
Bundan sonra, Türkiye’de Nemrut Limanı, İzmit Limanı, Gemlik Limanı, Toros Gübre Limanı, İskenderun Limanı, Ambarlı Limanı bölgelerinde Denizcilik Müsteşarlığının koyduğu standartlara uygun olarak kurulan ve izin alan özel kuruluşlar kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerini vermeye başladılar.
Böylece, özel kuruluşların hizmet verdiği bölgelerde yaptığı yatırımlar ve hizmet anlayışı ile daha önce görülen gemi beklemeleri, verilmeyen hizmetler ve bunlardan ücret alınması gibi diğer tüm aksaklıklar ve olumsuzluklar ortadan kalktı. Devlet ve diğer kuruluşlar para ve zaman kazandı. Bu bölgelerde kılavuzluk hizmetleri dünyanın gelişmiş çağdaş denizci ülkeleri düzeyine yükseldi. Güvenlik sağlandı.
Özel kuruluşların hizmet verdiği bölgelerde kılavuzluk hizmetlerinin çağı yakalaması, yukarıda sözünü ettiğimiz yönetmelik sayesinde oldu. Çünkü, kılavuzluk hizmetlerinin iyi verilebilmesi için, bir kılavuz kaptanın IMO ve Avrupa Birliği ülkeleri standartlarında yetişmesi, hizmeti verecek teşkilatın iyi organize olması, kılavuzluk istasyonu, haberleşme cihazları, ulaşım, römorkör ve palamar motoru gibi araç gereçlerin eksiksiz ve yüksek standartta olması şarttır. Denizcilik Müsteşarlığının çıkarttığı IMO kurallarına uygun adı geçen yönetmelik sayesinde, özel kuruluşlar insana ve araç-gerece yaptıkları yatırımlarla bunları sağladılar.
DÜNYADA KILAVUZLUK HİZMETLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Denizcilik sektörünün uluslararası bir alan olması nedeniyle, onun bir parçası olan kılavuzluk hizmetlerinde de ana kurallar ve bütün dünyadaki uygulamalar, ülkelerin özel şartlarına göre ayrıntıda küçük farklar gösterse de, temelde hep aynıdır.
Buna göre, kılavuzluk hizmetlerinde, bütün dünyada, bugün yüzyılların içinden süzülüp gelen tecrübelerden çıkmış birbiriyle bağlantılı iki ana kural ve uygulama yürürlüktedir:
1) “Sınırları belirlenmiş bir deniz alanında yalnız bir tane Kılavuzluk Teşkilatına izin verilir.”
2) “Kılavuzluk hizmetlerinde rekabete izin verilmez.”
28 Ocak 1998 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikte de bu kurallar dünya uygulamalarına paralel olarak yer almıştır.
Yine bütün dünyada kılavuzluk hizmetleriyle ilgili temel uygulamalardan birisi, “Acentelerin” ve “Armatörlerin” kılavuzluk hizmetleri vermelerine izin verilmemesi şeklindedir.
Acentelerin kılavuzluk hizmeti yapmasına izin verilmez. Çünkü acentelerin varoluş nedeni, armatörün haklarını, gemiye hizmet veren üçüncü şahıslara karış korumaktır. Şayet acenteler gemiye hizmet veren üçüncü şahısların yerine geçip, örneğin kılavuzluk/ römorkaj gibi hizmetleri verirlerse, armatörün haklarını koruyamayacakları için buna izin verilmez.
Armatörlerin kılavuzluk hizmetlerini vermesine izin verilmemesinin nedeni ise yarı kamusal nitelikli kılavuzluk hizmetleriyle armatörlerin çıkarlarının bağdaşmamasıdır. Bu durum, Amerika Birleşik Devletlerinin Florida Eyaleti Kılavuzluk Kanunu’nda şöyle açıklanmıştır:
“Bir geminin güvenli manevrasını gerektiren kamu çıkarlarıyla, geminin armatörü (veya acentesinin) ekonomik çıkarları arasında belirgin bir çelişki (uyumsuzluk) mevcuttur (siste ve kötü hava koşullarında bekleyip, beklememek gibi; Kaza olmaması için kamu çıkarı geminin beklemesini gerektirirken, armatör veya acentenin çıkarı geminin beklememesini gerektirir). Kılavuz kaptanın vereceği kararları alırken gemisini kılavuzladığı armatöre karşı ekonomik olarak kendini bağımsız hissedebilmesi kamu çıkarına en yararlı olanıdır. Eğer kılavuz kaptanlar bir işi almak için kendi aralarında rekabete girişmek durumunda kalırlarsa, muhtemeldir ki, bir kılavuz kaptan armatörün maddi çıkarlarına daha uygun olsun diye güvenlik gerekliliklerini tehlikeye atabilecek ve bu yolla bir diğer kılavuz kaptana ( rekabette ) üstünlük sağlamak isteyebilecektir.”
DÜNYA GERÇEKLERİ VE TÜRKİYE
Bütün bu gerçekler ortadayken Türkiye’de, bütün dünyadaki uygulamalara karşın, birkaç kişinin uğraşı sonucu, bazı acente ve armatörler bir araya getirilip “Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetlerini” vermek üzere bir şirket kurduruldu.
Yaptıkları yanlış hesaplar sonucu hayallerinde, gerçek rakamların kat kat üstünde olan, 50 milyon dolar gibi “büyük rantlar elde etmek” yatan bu şirket, bu hayallerini gerçekleştireceği umuduyla “kılavuzluk ve römorkaj hizmeti vermek” için başvurdu. Ancak, 28 Ocak 1998′ de yürürlüğe giren yönetmeliğin dünya uygulamalarına paralel olan, “Bir bölgede bir teşkilata izin verilir” kuralına takıldı. Bunun üzerine adı geçen şirket, İdare Mahkemesine başvurdu, davayı kaybetti. Danıştay ve Rekabet Kurumu’na yapılan, “yönetmeliğin, anayasaya aykırı olduğu, tekel yarattığı ve rekabete mani olduğu” yolundaki iddialar da reddedildi ve yönetmeliğin dünya uygulamalarına uygunluğu onaylandı.
Bunun üzerine, İstanbul Deniz Ticaret Odası ve Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği’nde etkin olan adı geçen şirketin yöneticileri, her türlü imkânı kullanarak Denizcilikten Sorumlu Devlet Bakanı’nı ve Denizcilik Müsteşarlığını, 28 Ocak 1998 tarihli yönetmeliği değiştirmek üzere sıkıştırmağa başladılar.
İstekleri gayet basitti: “Bir bölgede bir Teşkilata izin verilir kuralı kalksın ve hizmetler rekabete açılsın.”
Görünen o ki, yaptıkları baskılar sonuç vermiş. Çünkü, Denizcilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı, yürürlükteki yönetmeliği değiştirerek hizmetleri rekabete açan bir “Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri Teşkilatı Hakkında Yönetmelik Taslağı” hazırlayarak 22.08.2000 tarihlerinde görüş almak üzere bazı kuruluşlara gönderdi.
Bu Yönetmelik Taslağı, şayet yürürlüğe girerse, bütün dünyada uygulanan “Bir bölgede bir Kılavuzluk Teşkilatı çalışır” kuralını ortadan kaldırarak, hizmetleri rekabete açacak.
Ancak biz, dünyada kılavuzluk hizmetlerinde neden rekabete izin verilemeyeceği gerekçeleriyle açıklanmış, bunun “güvenliği tehlikeye attığı ” belirtilmiş, kanunlara yazılmış ve Türkiye’de bu durum yürürlükteki yönetmeliğe yansıtılmış, yürürlükteki yönetmeliğin başarısı uygulamalarla kanıtlanmış ve dünyaya uygunluğu Danıştay ve Rekabet Kurumu kararlarıyla onaylanmışken, ülkemizde, dünyaya ve hukuka aykırı kurallar getiren bir yönetmelikte ısrar edilmeyeceğine ve çağdaşlık yolunda atılan bir adımdan geri dönülmeyeceğine” olan inancımızı koruyoruz.
Esasen bütün bu gerçekler, 28-30 Eylül 2000 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen 2. Ulusal Denizcilik Şurası Çalışma Grubu Raporlarında (1. şurada da olduğu gibi) şu şekilde bir kez daha vurgulanmıştır:
“Diğer taraftan seyir, can, mal ve çevre güvenliğine yönelik özelliği, uluslararası boyutu ve dünyadaki uygulamalar, bu hizmetlerin diğer hizmet gruplarıyla bir tutulmaması ve sıradan bir ticari faaliyet olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.”
“Bu hizmetlerin sınırları belirli bir bölgede merkezi bir organizasyon tarafından, kargaşaya neden olmadan ve bir düzen içinde, kesintisiz olarak yerine getirilme zorunluluğu vardır.” (Kıyı Yapıları ve Limanlar Çalışma Grubu Raporu’nun 3.3 Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetlerinin Önemi, başlıklı bölümü)
Sanırım artık değerler yerini bulmuş, sıra bu değerlere aykırı işler yapılmasını isteyenlere geçit vermemeye gelmiştir. Türkiye’nin ihtiyacı, iyi yapılan işlerin bozulması ve geriye gidilmesi değil, ileriye gitmektir.
This article was written by admin